Sporda Tükenmişlik

 Tükenmişlik 

Tükenmişlik kavramı, kökeni İngilizce olan “burnout” kelimesine dayanmaktadır. Burnout kelimesi yanarak bitmek, yok olmak, ateşin sönmesi ya da bir mumun eriyerek bitmesi anlamlarında kullanılmaktadır. Kavramın psikolojideki karşılığı ise bireylerin enerjilerinin bitecek seviyeye kadar azalması sonucunda performanslarını istedikleri şekilde yansıtamamaları ve fiziksel olarak tükenmeleri olarak açıklanmaktadır. 

 Tükenmişlik konusundaki çalışmalara öncülük eden Freudenberger (1974) ilk olarak kendinde ve birlikte çalıştığı insanlar üzerinde yaptığı gözlemlere dayanarak konuya açıklık getirmeye çalışmış ve çalışma saatlerinin yoğunluğu, çalışma ortamının huzursuzluğu ve artan iş ve yaşam stresinin çalışma verimliliğini düşürdüğüne vurgu yapmıştır. Freudenberger (1974) tükenmişliği başarısız olma, vücutta deformasyon oluşması, gücün ve enerjinin azalmasına bağlı olarak, bireyin dışardan gelen tehditlere karşı koyamayacak gibi hissetmesi ve çevreden gelen talepleri karşılayamayacak duruma gelmesiyle beraber bireyin iş yapabilme kapasitesinin azalması ve tükenmesi şeklinde tanımlamıştır. 

1980’li yıllarda tükenmişlikle ilgili çalışmalara ağırlık veren Maslach ve Jackson (1981) ise tükenmişliği yüz yüze etkileşime maruz kalarak çalışan insanların duygusal anlamda tükenmişlik hissine kapılmaları, iş ortamında beraber oldukları insanlara karşı umursamaz davranmaları, hissiz davranışlar sergileyerek tam anlamıyla duyarsız bir hale gelmeleri ve sonrasında ise artık kendilerini yaptıkları iş için yeterli görmeyip kişisel başarıyı umursamaz hale gelmeleri olarak açıklamıştır. Ayrıca, Maslach ve Jackson (1981) tükenmişliği farklı boyutları olan psikolojik bir rahatsızlık olarak sınıflandırmıştır. Bu boyutları “duyusal yetilerin tükenmesi - duygusal tükenme”, “duyarsız kalma ve hissizleşme haliduyarsızlaşma” ve “azalan ve önemini yitiren kişisel başarılı olma hissi- azalan kişisel başarı hissi” şeklinde adlandırmıştır. Bu boyutlar ayrıntılı olarak aşağıda açıklanmıştır. 

Tükenmişliğin Boyutları 

Duygusal Tükenme; tükenmişliğin kişisel stres boyutunu içerir ve tükenmişlik sendromunun en açık şekilde gözlenebilen boyutudur. Duygusal tükenmişlik hisseden kişiler yaptığı iş ile ilgili kendisine aşırı yüklenilmiş hissetmekte, enerji kaybı yaşamakta ve duygusal anlamda kendilerini işlerine verememektedirler. Tükenmişliğin kaynağı ve ilk evresi olarak ifade edilen bu boyut, daha çok insanlarla sık sık ve yüz yüze ilişkinin fazla olduğu meslek alanlarında görülmektedir. Duygusal yönden yoğun bir çalışma temposu içinde bulunan kişiler, kendini zorlamakta ve diğer insanların duygusal talepleri altında stres yaşamaktadır. Dolayısıyla duygusal tükenme bu duruma bir tepki olarak ortaya çıkmaktadır.

Duyarsızlaşma; tükenmişliğin ikinci aşamasını ve kişilerarası boyutunu ifade eder. Maslach’a göre tükenmişliğin üç bileşeninden biri olan duyarsızlaşma alt boyutu en sıkıntılı boyut olarak görülmektedir. Birinci aşamada duygusal yetilerini kaybeden birey bazı davranış bozuklukları sergileyebilir. Diğer insanlara karşı ilgisini azaltabilir, iletişim kurmak zorunda olduğu insanlara karşı soğuk ve katı davranışlar sergileyebilir, duygudan yoksun tutum ve davranışlarda bulunabilir. Duygusal tükenme yaşayan birey, kendisini diğer insanların sorunlarını çözmede yetersiz hissettiği için uzak kalmayı ve duyarsız davranmayı bir çıkış yolu olarak kullanabilir.

Azalan başarı hissi; tükenmişliğin son aşamasıdır ve kişisel gelişim ve başarı boyutunu ifade eder ve kişinin yeterlik duygularını anlamamızı sağlar. Kişisel başarı; sorunun üstesinden başarıyla gelme ve kendini yeterli bulması olarak tanımlanırken; kişisel başarısızlık kişinin kendini işinde yetersiz ve başarısız olarak algılaması olarak açıklanmaktadır. Bu aşamada, diğer kişiler hakkında geliştirilen olumsuz düşüncelerle birlikte birey, kendisi hakkında da olumsuz düşüncelere kapılabilir. Suçluluk, sevilmeme hissi ve başarısızlık duyguları, bireyin kendine olan saygıyı da azaltarak kişiyi depresyona sokabilmektedir.

Sporda Tükenmişlik 

Spora katılım birçok sporcu için oldukça eğlenceli bir aktivitedir. Spora katılımlarının ilk aşamalarında, bireyler eğlenmek, haz yaşamak, yeni beceriler öğrenmek ve sosyalleşmek amacıyla spora katılım göstermektedir. Ancak, ilerleyen aşamalarda spora katılım güdüleri değişmekte ve belli bir düzeye erişen sporcu için başarı, kazanma, madalya ve ödül elde etme, statü kazanma gibi güdüler ön plana çıkmaktadır. Spora katılım güdülerinin değişmesiyle ve artan beklentilerle beraber sporcular zorlu antrenmanlara ve müsabakalara maruz kalmaktadır. Sporcular daha iyi olmak ve zorlu hedeflere ulaşmak üzere daha çok çalışmak, daha fazla antrenman yapma konusunda kendilerini zorunlu hissetmektedir. Bu zorlu süreçte, çoğu sporcu, zaman zaman yorgunluk belirtileri yaşasa da kısa bir dinlenme sürecinden sonra normale dönebilmektedir. Uzun bir antrenman döneminden ya da müsabaka takviminden sonra fiziksel olarak yorgun olmak veya bitkin hissetmek sporcular için normal karşılanabilmektedir. Hatta birçok sporcu, kısa dinlenme ve toparlanma sürecinden sonra daha dinç, daha istekli ve yeni yarışmalar için daha fazla güdülenmiş olarak dönebilirler. Ancak bu durum bazı sporcularda, özellikle de elit sporcularda biraz daha farklı olabilir. 

Bilindiği üzere sporcular yalnızca yoğun fiziksel antrenmanlarla değil aynı zamanda diğer birçok zorluk ve taleple de baş etmeye çalışmaktadır. Bazı sporcular branşında en iyiler arasında olma, antrenör, yönetici ya da ailelerinin beklentilerini karşılayabilme, sporculuk rollerinin yanı sıra diğer rollerini de (öğrenci, çalışan, eş, ebeveyn vs) yerine getirebilme, elde ettiği başarıyı ve statüyü koruma gibi bir çok taleple karşı karşıyadır. Tüm bunların yanı sıra, erken yaşta spora başlayan ve branşında özelleşen küçük yaştaki sporcuların yaşıtları gibi çocukluk süreci geçirememesi, spor ve okul arasındaki dengeyi sağlayamaması ya da yetişkin sporcuların yaşamını sürdürmek için spor dışında da çalışmak zorunda olması, yetişkin sporcuların çalışma hayatı ve spor yaşamını dengeleyememesi, takım arkadaşları ile iletişim problemleri yaşaması, ailesinin sporu desteklememesi ya da aşırı beklenti içerisinde olması gibi birçok önemli faktör sporcu için stres kaynağıdır. Bazı sporcular tüm bu taleplerle ve stresörlerle daha kolay başa çıkabilmekte, çevrelerinden olumlu destek almaktadırlar. Diğerleri ise kendilerini  daha savunmasız, daha yalnız ve güçsüz hissedebilmektedir. Sporcuların bu taleplerle başa çıkma sürecinde yaşadıkları stresin uzun sürmesi ve kronikleşmesiyle beraber hem zihinsel hem de fiziksel kaynaklarının tükenmesi muhtemeldir. Bu süreç sporcuyu hızlı bir şekilde tükenmişliğe doğru götürmekte, duygusal açıdan yıpranmalara neden olmaktadır. Yukarıda da açıklandığı üzere, tükenmişlik kronikleşen duygusal yıpranmışlık ve travmalarla beraber bireysel stresörlere karşı bir tepki olarak düşünülmektedir. Aslında, bu durum birden bire ortaya çıkmayan, bireylerin uzun süreli stresörlere maruz kalması durumunda yaşanan fizyolojik ve zihinsel bir problem durumudur. Nitekim, sporda stres yaratan unsurların hemen hemen hepsi sporcu tükenmişliğinin de öncelleridir. 

Tükenmişlik kavramının tanımlanmasının yanı sıra tükenmişlikle ilişkilendirilen ve bazen de karıştırılan sürantrenman (overtraning) ve bitkinlik (staleness) kavramlarını da burada açıklamak faydalı olacaktır.

 Sürantrenman, fiziksel ve zihinsel yorgunluktan kaynaklanan performans kaybıdır. Bompa'ya (1986)’ya göre antrenmanın patolojik olgusudur, antrenman ile toparlama oranının dengesizliği sonucunda oluşan ve sporcunun yorgunluk durumunda iken yüksek yoğunlukta ve şiddette antrenmanlara devam ettirilmesi olarak tanımlanır. Aslında, sporcuların yüksek hacimli antrenmanlar yapması ve yapılan yüklenmeler fiziksel antrenman süreci için oldukça normaldir. Çünkü, sporcu vücudunun aşırı yüklenmeye uyum sağlaması, daha fit olması performans gelişimi için oldukça önemlidir. Ancak aşırı yüklenme sürecinde antrenman yükü çok fazlaysa, sporcu yeterince dinlenemiyorsa ya da fiziksel ve psikolojik stresten etkileniyorsa bir uyumsuzluk durumu ortaya çıkacaktır ve olumsuz sürantrenman sonucunda performans düşecektir. Olumsuz sürantrenman durumu ilk olarak bitkinliğe yol açacak, yeterli dinlenme ve iyileşme gerçekleşmeden yüklenmeye devam edilmesi durumunda da sporcu tükenmişlik yaşayacaktır.

Tükenmişlikle ilişkili bir diğer kavram olan bitkinlik ise sürantrenman durumundan kaynaklanan, fiziksel olarak hazır olma halinin kötüleşmesine neden olan fizyolojik bir durumdur. 
Tükenmişlik tanımının yapıldığı başlık altında da değinildiği gibi sporda tükenmişliğin temelleri de Freudenberger ve Maslach’ın açıklamalarına dayanmaktadır. Sporcu tükenmişliği ile ilgili ilk çalışmalar ise Smith (1986) tarafından kazandırılmıştır. Smith( 1986) sporcu tükenmişliğini, sporcuların antrenman ve yarışma ile ilişkili strese verdikleri uyumsuz tepki olarak ele almış ve tükenmişliği sporcuların, yarışma ve müsabakalara hazırlık süreçlerinde ağır antrenman temposunun ortaya çıkardığı fiziksel ve mental yorgunluğa yeterli direnci gösterememesi ve kaybetme duygusunun ortaya çıkardığı stres unsurlarıyla baş edememesi sonucu fiziksel ve duygusal yetilerini tüketmesi şeklinde tanımlamıştır. Sporcu tükenmişliği konusunda çalışmalar yapan Raedeke (1997) ve Raedeke ve Smith ise tükenmişliği duygusal/fiziksel tükenme, azalan başarı hissi ve spora karşı duyarsızlaşma ile karakterize edilen çok boyutlu psikolojik bir sendrom olarak ifade etmişlerdir.

Yorum Gönder

Daha yeniDaha eski